6 Şubat 2012 Pazartesi

..

439
1-Ey  Efendi /Ey Nebî /Ey kâmil insan!
2-[Şuna] şâhittir ki bu hikmetli Kur’an

3-Sen, kesinlikle [elçilik vazîfesiyle] gönderilenlerdensin
4-[Rabbinin] dosdoğru yolu üzerinde/Kur’ân’ın peşindesin

5-[Hikmetin kaynağı olan o Kur’an],
    İndirilmiştir, sonsuz kudret ve merhamet sâhibi tarafından.

6-Ki gâfil olan bir toplumu, (onunla) caydırasın diye [küfürden]
    Ki ataları /peşlerine takıldıkları da, caydırıldıydı [ya hani önceden]

7-Onların ekserîsi hakkında şu söz, cidden oldu gerçek:
    “[Ne kadar inzâr edersen et], bunlar îmân etmeyecek.”

8- Hâliyle  geçirdik biz de boyunlarına demir halkalar;
    O bukağılar, tâ çenelerine kadar dayanırlar.
    (Bu yüzden), başlarını bir türlü eğememekte/Allâh’a kul olamamaktalar.

9-Önlerinden ve arkalarından da birer set çektik
    Böylece, (kalp) gözlerini , (sanki) perdeledik
    Artık görememekteler; [görüşlerini engelledik].

10-Kendilerini caydırsan da caydırmasan da, (onlar açısından) fark etmez
      [Îlâhî kelâmı göz ardı ettikleri müddetçe], hiçbirisi îmâna gelmez.

11-[Allâh’a] adayabilirsen adarsın sen ancak, sâdece şunları
      Bu Zikr’e /yani Kurân’a, [cân-ı gönülden] tâbî olanları
      Ve kendisini görmedikleri halde, Rahmân’a derin saygı duyanları
      Bağışlanma ve değerli bir ödülle, [doğru yola] sevk et sen onları.

12-Kesinlikle biziz biz
      Ölüleri biz diriltiriz
      Önden yolladıkları ve geriye bıraktıkları eserlerini kaydederiz.
      [Zâten] biz, her şeyi, İmâm-ı mübîn’de /Kaynak Kitap’ta zapt ederiz.


440
13-Onlara, mâlum şehir (Antakya) halkını(n hikâyesini) misal ver
      Hani göndermiştik ya oranın halkına da peygamberler

14-Evet, vaktiyle biz onlara iki elçiyi birden gönderdik
      Onlar o ikisini de yalanlayınca, elçileri bir üçüncüsüyle destekledik
      Elçiler oranın halkına dediler ki: “Bakın biz,
      Size Allah tarafından gönderilen elçileriz.”

15-Söylendiler: [Hayır]! Siz sâdece bizim gibi bir beşer türüne mensupsunuz
      Rahmân size hiçbir şey indirmediği halde, siz [bizlere] yalan söylüyorsunuz

16-Rabbimiz bilir ki,  şüphesiz biz size gönderildik elbet
17-Üzerimize düşen vazîfe, sâdece tebliğ  etmekten ibâret

18-Söylendiler: “Siz, kesinkes bize uğursuzluk getirdiniz;
      Şâyet bu iddianıza ânında bir son vermezseniz,
      Hiç çâresiz  sizi recmederiz /öldüresiye taşa tutarız
      Ayrıca sizi, keyfimizce elem verici bir cezâya çarptırırız.”

19-Dediler: “Kendinizden kaynaklanmakta sizin uğursuzluğunuz;
      (Ne yâni), size öğüt veriliyor diye mi [mutsuzsunuz]?
      Yoo! Siz (gerçekten de) çizmeyi aşan bir topluluksunuz.”

20-O  şehrin en ucundan mert bir erkek koşarak geldi
      Ve: “Ey kavmim! Bu elçilere [mutlaka] uyunuz” dedi

21-“Uyunuz bunlara ki, sizden (dünyevî) bir karşılık beklemiyorlar;
       Hem (zâten kendileri de) dosdoğru yolu izliyorlar.”

22-“Üstelik ben, niye kulluk etmeyeyim ki, beni [hücrelere] bölen [Rahmân’]a;
      (Zâten) eninde sonunda, hepiniz döndürülecek değil misiniz Ona?”

23-O Rahmân’ın yanı sıra edinir miyim ben hiç, başka ilâhlar?
       [Rahman dururken, sahte ve güçsüz tanrılara ne gerek var]?”
       Hem Rahman bana bir zarar vermek istese, onlar bana, ne şefaat edebilirler;
       Ne de beni, [kâfirlerin cayır cayır yanacağı o cehennemden] kurtarabilirler.”

24-“İşte o zaman da ben,
       Olurum elbette âşikâr  bir sapıklığa düşen.”

25-“Ben kesinlikle îmân ettim, [sizin şirk koştuğunuz O] Rabbinize
        (Gelin) dinleyin beni! [Tâbî olun size gönderilen bu elçilerinize]

26-[Bu adamcağız hemşerileri tarafından hunharca katledildi]
      [Rabbi tarafından] kendisine: “Haydi gir cennete” denildi
      [Cennete girer girmez kendi kendine şöyle  söylendi]:

27-“Ah!  Keşke bilseydi halkım, Rabbimin beni bağışladığını
       Bilselerdi keşke, beni saygın kimselerin arasına kattığını.”



441
28-Arkasından, halkının üzerine semâdan bir ordu indirmedik
      Zâten indirecek de değildik
      [Zîrâ, onları hemen helâk etmek istemedik]

29-(İsteseydik), sâdece bir sesleniş (işlerini bitirmeye) yeterdi
      Yediden yetmişe hepsi o  anda küle döner /savrulur  giderdi

30-Yazıklar olsun şu kullara
     Gark olsunlar pişmanlıklara
     O kullar ki, ille ve ille
     Alay ederlerdi kendilerine gelen her elçi ile.

31-Kendilerinden önce nice kentleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı?
      Hiçbirinin kendilerine dönüp gelemeyeceklerini [bilmiyorlar mı]?
32-Yarın hep birlikte huzurumuza çıkarılacaklarını (düşünmüyorlar mı)?

33-Bir âyettir onlar için, arzın [önce] ölmesi
      [Sonra] bize âittir o toprağın diriltilmesi
      Ve beslendikleri ürünlerin, o yerden bitirilmesi.

34-Oradaki hurmalıklardan ve bağlardan oluşan bahçeleri biz yaptık
      Oradaki gözelerden [kaynayan hâlis suları] biz akıttık.

35-Yesinler diye o toprağın ürünlerinden
      Bir de o ürünlerden, kendi elleriyle îmâl ettiklerinden
      Şükretmemeleri için, var mı hâlâ bir neden?

36-Şânı ne yücedir eşeyli yaratanın; yeryüzünde yetişen şu bitkileri
      Yanı sıra, bizzat kendilerini ve henüz bilmedikleri diğer tüm çiftleri.

37-Gece de onlar için bir âyettir
      (Bizim sınırsız kudretimize bir işârettir)
      Gündüzün aydınlığını, soyup çıkarırız biz o geceden
      [O zaman] kendileri, karanlığa gömülüverirler ânîden.

38-Güneş de bir âyettir /o da öyledir
     O, kendi yörüngesinde akıp gitmektedir
     Güneşin bu seyri, En Yüce’nin ve her şeyi bilenin bir takdîridir
     (Yânî sınırlarını, ölçülerini, kanunlarını, Onun belirlemesidir)

39-Ay da öyledir
     [O da insanlar için bir âyet /bir işâret /bir mûcizedir]
      Biz ona menziller tayin ettik; [ay, sürekli o konakları dolaşır durur]
      Sonunda o, eski ve eğri hurma salkımı gibi kavisli bir hâle iâde olur.

40-Ne güneş, aya kavuşup çarpabilir
      Ne de gece, gündüzü geçip onu örtebilir
      Her biri, [ayrı] bir yörüngede/rotada hareket etmektedir.



442
41-Yine âyettir onlar için, (insan) nesillerini dolu gemi[ler]de taşımamız
42- Kezâ, (havada ve suda), binebilecekleri benzeşik taşıtlar yaratmamız

43-Şâyet dilersek biz,
      Onları (sulara batırıp) boğabiliriz
      İşte o zaman, hiç kimse imdatçıları olamaz
      Hiçbiri, (oracıkta boğulmaktan) kurtarılamaz.

44-Ancak şu şık başka; onlara merhamet etmişsek,
      Kendilerini bir süre daha yaşatmak istemişsek.
     
45-Yüz çevirdiler; kendilerine: “Önünüzdekilerden ve arkanızdakilerden sakının” denildiğinde,
      “Sakının ki, (ilâhî) merhamete nâil olabilesiniz” diye bildirildiğinde;
46-Ayrıca, Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet kendilerine geldiğinde.

47-“Allâh’ın size verdiği rızıktan (yoksullara da) sarf edin” dendiğinde kendilerine,
      Dediler ki: “Allâh’ın, dilediği takdirde pekâlâ doyuracağı kimse[ler]den bize ne?
      “[Ey yoksul müdâfiî Müslümanlar]! Tabiatıyla siz,
      [Bu tavrınızla], tam bir şaşkınlık içinde değilsiniz de nesiniz?”

48-[Yine] dediler ki: “Siz sâdık kimselerseniz sözünüze,
      O (dirilme ve yargılanma) vadi ne zamandır, hadi söylesenize bize?”

49-[Anlaşılan o ki ] onlar, kendilerini ansızın enseleyecek bir sesten başka bir şey beklemiyorlar
      [Neyden yaratıldıklarına bakmaksızın, yüce yaratıcılarına karşı], esaslı bir hasım kesiliyorlar.

50-[Son Saat] o kadar ânî gerçekleşecek ki, [panikleyecekler]
      (İşte o an), ne vasiyet edebilecekler
      Ne de âilelerine geri dönebilecekler
51-Derken sûr’a üflenecek; [yeniden dirilecekler]
      İşte o anda, kabirlerinden çıkıp Rablerine seğirtecekler
52-Ve: “Eyvâh! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı” diyecekler
       (Bu sorunun cevâbını yine kendileri verecekler):
       “Rahmân’ın bize vaat ettiği demek ki buymuş,
        Demek ki, peygamberlerin her söylediği doğruymuş.”

53-İşte bunların olup bitmesi, bir tek sese bakar
      [Ölüler merkadlerinden derhal ayağa kalkar]
      Hepsi, toplu vaziyette hızla huzurumuza çıkar.
             

  54-İşte o gün hiç kimseye zerre kadar dahî haksızlık yapılmaz
       Hiç birisi, yaptıklarının hâricinde bir suçla cezâlandırılmaz.


443
55-0 gün cennet halkı, zevk ve sefâ ile meşgul olacaklar
56-Eşleriyle birlikte gölgeliklerde süslü sedirlere uzanacaklar
57-Cennette nice zevkler /taze yemişler tadacaklar
      Üstelik, canlarının çektiği her şeye kavuşacaklar
58-Rahmeti sonsuz Rabbin, “mutlu yaşayın” hitâbına muhâtab olacaklar

59-[Rab buyuracak]: Ey mücrimler /ey bize tutanlar kafa (77)
      Bugün, geçin bakalım (şöyle müminlerden) ayrı bir tarafa

60-“Ey Âdemoğulları! Ben [zamanında] sizinle sözleşmemiş miydim?
      Şeytana kulluk etmeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır (dememiş miydim)?
61-(Size: “Sâdece) bana kulluk edin” diye (emretmemiş miydim)?
       “Dosdoğru yol bu yoldur işte” diye yol göstermemiş miydim?

62-(Gördünüz) işte, düşmanınız olan şeytan,
      Saptırdı sizden birçok nesli [dosdoğru yoldan]
      (O zaman) neredeydi aklınız /gitmiş miydi baştan?

63-Size vaat edilen cehennem, işte budur
      (Bu azap, akıl etmemenizin bir sonucudur).

64-Küfretmenizin neticesi olarak,
      Bugün ateşe destek verin; (çıra gibi ateşi tutuşturarak).

65-O gün, mühür basarız mücrimlerin /suçluların ağızlarına
      Bizimle elleri konuşur, ayakları da tanıklık eder kazandıklarına

66-Biz (insanların iyi ile kötüyü ayıramamalarını) isteseydik,
      (Gerçeği) görme melekelerini tümüyle yok ederdik.
      0 vakit, (doğru) yoldan (çıkmak için) yarış ederlerdi
      [Pekî] bu vaziyetteyken, (gerçeği) nasıl göreceklerdi?

67-Evet; eğer (irâdelerini ellerinden almak) isteseydik,
      Onları, bulundukları yere çivilerdik
      Güçleri, onları ne ileri götürebilirdi
      Ne de geri döndürebilirdi.

68-Kimin ömrünü uzatırsak /artırırsak yaşını
      Yeteneklerini kısar /tersine çeviririz yaratılışını
      Hâlâ mı akılları ermiyor /düşünmüyorlar mı sonunu başını?

69-Biz şiir öğretmedik On’a
      Doğrusu ihtiyâcı yok buna
      O’[na vahyedilen] ancak bir Zikir /bir îkaz [Kitâbı]dır
      Açık ve açıklayıcı bir Kur’an’dır [ki, Yüce Rabbin hitâbıdır].
     
NOT: ŞİİR, ASLINDA EN ÇOK O’NA YAKIŞIR.  Ama, O’na her şey FURKAN’la fark ettirildiğinden, başka ŞİİRE/ŞUURA ihtiyacı yoktur. O, HİKMET ehlidir. “Şiir, hikmetlerle doludur” kelâmının sahibidir.

70-Ki hayattaki kişi, [küfürden arındırılıp, îmâna] o Zikir’le  adak edilsin
     Kâfirler hakkındaki şu “îmân etmezler” tespiti de, Kur’an’la gerçekleşsin

NOT: Kıstas şu: ŞÜKÜR ve KÜFÜR, Ona buna bağlanış veya ondan bundan ayrılış değil; Kur’an’a bağlanış veyâ Kur’an’dan ayrılış…
444
71-Evcil hayvanları onlar için yarattığımızı sanki görmüyorlar?
     Bizim eserimiz olan o davarlara [sâyemizde] sâhip bulunuyorlar.

72-Onları, biz boyun eğdiriyoruz kendilerine
      Bu sâyede biniyorlar kimilerine
      Kimisinin de (etlerinden) yiyorlar
73-Daha başka şekillerde de yararlanıyorlar
      Meselâ (sütlerini sağarak) içecek elde ediyorlar
      Hâlâ mı şükretmiyor /hâlâ mı itaat etmiyorlar?

74-(Şükretmek bir kenara), Allâh’ın dışında da ilâhlar ediniyorlar
      Onların, kendilerine yardım/şefaat edeceklerinden ümitleniyorlar

75-Yok hâlbuki (o sözde ilâhların) bunlara yardım edebilecek güçleri
      Aksine, kendileri (o sahte ilâhların) hazır kıta /emre âmâde askerleri

76-Sözleri seni üzmesin /takma kafana [hakkında] söylediklerini
      İyi biliriz biz, hem [kalplerinde] gizlediklerini, hem de [dilleriyle] îlân ettiklerini

77-[Nankör] insan, Kendisini bir spermden yaratığımızı sanki bilmiyor?
      [Buna rağmen bize karşı] esaslı bir hasım kesiliyor]
78-Kendi yaratılışını unutuyor da, (aklı sıra) bize misâl veriyor
      Kalkmış: “Şu çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltebilir ki” diyor

 79-Söyle ona. “Onu ilkin kim yarattıysa, işte  O diriltir
      Zîrâ Allah, yaratmanın her türlüsünü ziyâdesiyle bilir.

80-O öyle bir yaratıcıdır ki, [cihanda yoktur eşi]
     Çekişen yeşilden /oksijenden, var eden odur ateşi
     [Ateş yakmaya yeltendiğinde içinizden herhangi bir kişi]
     Yalnız onunla /yani o oksijenle tutuşturabilirsiniz o ateşi

81- Gökleri ve yeri yaratan [O Yüce Varlık]
      Kendileri gibisini yaratırken, çeker mi darlık?
      Bilâkis [bu iş, Ona göre çok daha kolaydır]
      O, her şeyi bilen mükemmel bir yaratıcıdır.

82-Bir şeyi (yaratmak) istediğinde, ona sâdece OL der
     Onun “ol” dediği her şey, derhal oluş sürecine girer

83-SÜBHAN’dır /mükemmeliyetle donanımlı, noksanlardan arıdır
     Her şeyin mülkiyeti kendi tasarrufunda /bizzat elinin altındadır
     Nihâyet /eninde sonunda hepiniz,
     Sâdece O Sübhân’a döndürüleceksiniz.


Düzenleyen: Abdurrahman Durdu